Türkiye’de 2002’den – 2015 yılına kadar gladyo ve milli dinamikler arasına çetin bir mücadele yaşanmıştır. Bu mücadele, 15 Temmuz’da silahlı bir müdahale ve karşı koymaya dönüşmüş ve milli dinamikler, ABD gladyosunu silahla ezmişti. ABD gladyosu, iktidar koltuklarından indirilmiş ve Türkiye milli bir rotaya girmiştir.
Şu son günlerde tekrar gündeme gelen İstanbul sözleşmesi işte bu 2002 -2015 döneminin bir ürünü olarak meclisten oy birliğiyle geçmişti. Türkiye 2015’ten itibaren girdiği bu milli rotada, ayaklarına bağlanan zincirleri koparma yolunda oldukça mesafe kaydetti. İşte bu zincirin halkası olan İstanbul sözleşmesi, bugün iktidardan kovulan gladyo siyasetlerinin Bıden muhalefetinde soluk almasıyla iç siyasetimizi meşgul etmektedir. Gerek soros destekli fonlu dernekler, gerekse göbeğini Bıden muhalefetine bağlamış demokratik kitle örgütleri, İstanbul sözleşmesi hakkında gerçeği gizleyen bir propagandaya alet olmuş durumdadırlar. Erdoğan saplantısıyla hareket ederek hükümete muhalefetle, ülkeye muhalefet arasındaki farkı anlamaktan vazgeçmiş bir güruhla karşı karşıyayız.
Mevcut hükümet İstanbul Sözleşmesini yürürlükten kaldırarak siyaseten doğru bir karar vermiş olmakla birlikte hukuken yanlış bir yol izlediği için Biden muhalefetine bu cepheden nefes alma fırsatı tanımıştır. Meclis kararıyla kabul edilen sözleşmenin yine meclis kararıyla kaldırılması gerekirken Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle müdahale edilmesi, bu kararın Danıştay’dan geri dönmesine sebep olacaktır. Umarım TBMM, Danıştay kararını beklemeden bunu gündeme getirir ve meclis kararıyla İstanbul sözleşmesi yürürlükten kaldırılır.
Peki Biden muhalefeti ve buna bağlı Demokratik kitle örgütlerinin paçasına yapıştığı “İstanbul sözleşmesi yaşatır” yaygarası gerçekte nedir bir bakalım:
1-İstanbul sözleşmesi, 2011 yılında imzalanmış 2014 yılında uygulanmaya başlamıştır. Yani zaten UYGULANMAKTA olan bir sözleşmeydi. (İstanbul sözleşmesi Uygulansın söylemi safsatadan ibaretti)
2-İstanbul sözleşmesi,12 bölüm ve 81 maddeden oluşur.
İlk 8 bölümde esasen mevcut kanunlarımızda var olan ve bir çoğu 6284 sayılı kanundan da önce bulunan konulardan ibarettir.(Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, İş Kanunu vs.)
3- Ancak ilk 8 bölümde kanunlarımızda bulunan konuların dışında sözleşmenin TEMA'sını oluşturan şu tanımlamalar vardır:
-Toplumsal Cinsiyet (24 kez işlenmiş)
-Toplumsal cinsiyet kimliği
-Cinsel yönelim
-Ulusal azınlık
-Ulusal köken
4-İlk 8 bölüm bu tanımları temel alarak sözleşme hükümleri doğrultusunda gerekli önlemlerin alınmasını dayatıyor. Bu önlemler, Türk toplumunu eşcinselliği, lezbiyenliği ve cinsiyetsizliği de içine alan bir toplum modeli haline getirmeyi hedeflemekle beraber etnik milliyetçiliği yayarak huzursuzluğu ve daha önemlisi bölünmeyi dayatıyor. Doğal cinsiyet yerine bireylerin kendi cinsiyetlerine yabancılaşmasını, bir ideoloji olarak sunan toplumsal cinsiyet tanımını kurumsallaştırıyor.
6284 sayılı yasamız ise bu tanımların dışında kalan sözleşme içerisinde herkesin kabul ettiği Aile içi şiddete karşı mücadeleyi(24 kez işlenmiş) temel alacak şekilde düzenlenmiş.(İstanbul sözleşmesinin uygulanan kısmı bu)
Bu sebeple 6284 sayılı kanun İstanbul sözleşmesinden ayrı olarak değerlendirilmelidir.
5- 9.bölümden itibaren ise uluslararası bir denetim mekanizmasıyla bu dönüşümü denetleyen, yöneten, CREVIO (Sözleşmede 47 kez işlenmiş) adında bir yapının, görevleri, çalışma alanları ve bu yapının mensuplarına uygulanacak ayrıcalıklar belirleniyor.
6-Bu ayrıcalıklar arasında; CREVIO üyeleri Ülkemize istediği gibi girip çıkabilir, resmi, yarı resmi ve resmi olmayan tüm kuruluşlarla istediği gibi görüşebilir. Dokunulmazlıkları vardır. Ülkeler CREVIO'nun hazırladığı raporlara göre hareket ederler.
7-Sözleşmenin esas sakıncalı kısmı işte bu 9. bölümden sonraki kısımdır. Zira CREVIO 2017 yılında Türkiye raporu hazırlamıştır. Türkiye bu rapora göre hareket etmesi durumunda FETÖ yargılamaları duracak, Kayyumlar görevden alınacak, PKK ile silahlı mücadeleye son verilecekti.
“İstanbul sözleşmesi uygulansın” naraları, uygulanmayan bu CREVIO raporu için atılıyor. Yoksa 6284 zaten uygulamada olan bir yasa ve zaten mevcut yasalarımızda aile içi şiddete karşı yaptırımlar bulunmaktadır.
İşte İstanbul sözleşmesinin anlamı ve özeti budur. Bu sözleşme yürürlüğe alınıp Türkiye, Crevio denilen gladyo yapılanmasının denetimine girerse ve sözleşme gereği bu raporlara uygun kararlar alırsa, Terörle mücadele durdurulacak. Ne ilgisi var demeyin. Crevio raporunda Türk silahlı kuvvetlerinin Kürt halkına karşı silahlı müdahalesinin durdurulması gerektiği rapor ediliyor. Türk Askerinin ve polisinin Kürt kadınlara işkence ve tecavüz ettiği yalanı rapor ediliyor. İşte mecliste Las-tesis dansları ve sloganlarının atılmasının siyasi dayanağı bu crevio raporudur. Bu rapora göre PKK’ya lojistik imkan sağlayan HDP’li belediye başkanları yeniden göreve getirilecek ve yine lojistik imkanlar sağlamaya devam edecek.
Tabi ki bunlar olmayacak. Türkiye Yükselen Asya’da onurlu başı dik bir şekilde yerini bulmaya devam edecek. Tarihin çöplüğüne gömülen Atlantik sistemi kendi çürümesini milletimize dayatamayacak. Bu çürümeyi paylaşan Biden muhalefeti ve kuyrukçularının bu sözleşmeyi şekere bulayarak milletimize verme çabaları boşunadır. Türk milleti emperyalizme karşıdır. Türk milleti bu hamlelere karşı uyanıktır. Türk Milleti Çalışkandır, Zekidir.