Kimsenin veya hiçbir sivil veya resmi kuruluşun türlü türlü eğlencelerle Çevre Gününü kutlamaya hakkının olmadığını ifade eden Çevrem Derneği Başkanı Dr. Hüseyin Serdar, "Çünkü ortada çevre adına kutlanacak bir gün olmadığı gibi tablo yani doğadaki tahribatın hali gerçeği hepimizin yüzüne bir tokat gibi vuruyor. Üstelik bu manzara, kentlerimiz, bölgelerimiz ve ülkemizin doğasını tehdit eden, bozan, geri dönülemeyecek zarar ve ziyana sebep olan büyük sorunlarla yüz yüze olduğumuzu da ortaya koyuyor. Ormanların kesilmesi ve yakılması, doğanın bilinçsiz madencilik faaliyetleriyle delik deşik edilmesi, sözüm ona enerji üretimi adına derelerin kurutulması, tarım arazileri gibi meraların imara açılması, evsel ve endüstriyel arıtma sistemleri gibi sanayi bölgelerinde emisyon sistemleri konusundaki rahatlık, yine tarımsal faaliyetler sırasında icra edilen bilinçsiz sulama ve ilaçlama uygulamaları, ülkemizdeki hayat kalitesinin düşmesi devam ediyor. Nitekim İstanbul, Kocaeli, Yalova, Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Tekirdağ sahillerini işgal eden deniz salyası bu durumun bir kanıtı değil mi? Elbette ki bir kanıtı, çünkü Mavi Vatan’ın bir parçası olan Marmara’da yaşanan bu trajedinin sebebi denizdeki canlı türleri değil. Kendi elimizle yıllardır kirlettiğimiz Marmara Denizi, artık duruma deniz salyası ile isyan ediyor. Müdahale edilmez ve bu şekilde kirletilmeye devam edilirse Marmara’da canlı kalmaz. Kalanlar için de yenilir mi, yenilmez mi tartışmaları yapılır, bu tartışmalar da balıkçılık ve deniz ürünleri sektörü ile bu meslekten geçim sağlayanları ciddi biçimde etkiler" dedi.

Türkiye nüfusunun 25 milyonunun çevresinde yaşadığı Marmara havzasında hemen şimdi evsel, endüstriyel, tarımsal ve Karadeniz’de kıyısı bulunun ülkelerden bölgeye sürüklenen atıklar gibi, liman, taşımacılık, turizm, balıkçılık gibi birçok alanda yol açtığı kirliliğin de oluşturduğu baskı ortadan kaldırılması gerektiğini ifade eden Serdar, "Ne yazık ki bu konuda bugüne kadar bilimi esas alan ve korumaya yönelik ciddi ve samimi hiçbir adım atılmamış, atılmak istenmemiştir. Kaldı ki bugün deniz salyası, Marmara’nın insanlığa bir cevabı, hükümete ve belediyelere verdiği kırıklar dolu bir çevre karnesinden başka bir şey değildir. Kıyıları, körfezleri, limanları, barınakları, koyları şilte gibi kaplayan, deniz yüzeyini kirli hale getiren bu endişe verici durum öncelikle doğru anlaşılmalı, Marmara denizinin ekosistemi, biyolojik çeşitliliği ne kadar zarar gördü? Bu endişe veren görüntü daha ne kadar sürecek? Gelecek yıllarda da tekrarlanacak mı? Bu duruma sebep olan sorunlar bertaraf edilebilecek mi? soruları demeçler bir kenara bırakılarak cevapları bulunmalı, hemen çalışmaya başlanmalıdır. Bilim adamları, Marmara’yı ölüme götürebilecek bu kirliliğin nereden kaynaklandığını izah ediyorlar; Organik maddelerin aşırı artışına bağlı olarak ekosistem çöküyor! Acilen akılcı bir eylem planı oluşturulmalı ve atık yönetimi uygulanmalı. Arıtma sistemleri çalıştırılmalı. Biyolojik arıtma teşvik edilmeli. Atıkların deşarj yoluyla denize bırakılması engellenmeli. Kanalizasyonların derelere ve akarsulara verilmemeli, akarsular kirleticilerden arındırılmalı. Liman hizmetleri, yerel ve transit deniz taşımacılığı, turizm ve yatçılık, balıkçılık ve çiftlik balıkçılığının etkileri izlenmeli, organik atıkların, özellikle azot, fosfor gibi çeşitli element ve minerallerin deniz suyunda yüksek oranlara ulaşması engellenmeli, besin yükünün artması kontrol altına alınmalı. Kimya, boya, tekstil gibi endüstriyel ve tarımsal faaliyetler faaliyetlerle, Marmara’ya ulaşan akarsuların kirlenmemesi için akılcı ilaç ve gübre kullanımına geçilmeli, sektörel kirliliklerin önüne geçilmeli. Bölgenin yerleşim ve nüfus hareketleri kontrol altına alınmalı, izlenmeli ve bu doğrultuda kirlilik üzerine baskı oluşturan imar ve yapılaşmaya fırsat verilmemeli, iç ve dış göçlere mani olacak politikalar geliştirilmeli. Havzanın jeolojik ve coğrafi yapısı, su kaynakları başta olmak üzere tüm yeraltı ve yerüstü doğal çeşitliliği korunmalı. Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerle işbirliği ağı oluşturulmalı. Belediyeler ile Cumhurbaşkanlığı Hükümeti arasında işbirliğine gidilmeli, kaynak kullanımı, uyum ve sürdürülebilir programlar oluşturulmalı. Yeniden canlandırma çalışmalarında hiçbir kurum dışlanmamalı, üniversiteler, akademik odalar ile deniz ticaret, sanayi ve ticaret odaları, balıkçılık kooperatif ve dernekleri, turizm teşekkülleri ile çevreci sivil toplum kuruluşları çalışmalara dahil edilmeli. Devlet, bu kirliliğin bir sağlık ve beslenme sorunu olmasından hareketle halkın yaşam kalitesini dikkate alarak Marmara denizinin iyileştirilmesi odaklı bilimsel çalışmaları teşvik etmeli, mali destek sağlamalı. Gerçekçi bilgileri halkla paylaşmalı, tüm yurttaşlar bilgilendirilmeli, sorumluluk bilinciyle hareket etmeleri için farkındalık oluşturulmalı. Birleşmiş Milletler Çevre Programı - UNEP ’in 2021 yılı Çevre Günü için tasarladığı “3R (Reimagine - Recreate - Restore) Yeniden hayal et - Yeniden canlandır - Yeniden hayata döndür” içeriğine ve ‘BM Çevre Restorasyonu’ programına uygun olacak şekilde Marmara’nın ekosistemi rehabilite edilmelidir" şeklinde konuştu.

Mevsimlerde ve meteorolojik dengede meydana gelen sapmalar sel, taşkın, toprak kayması, kasırga ve tsunamilerle can ve mal kayıplarına, çok büyük afetlere sebep olduğunu ifade eden Serdar, "ÇEVREM olarak ilgili kurum ve kuruluşları göreve davet ediyor, çalışmalarda destek olacağımızı bildiriyoruz. Gelecek yıllarda mutlu bir şekilde Çevre Günü kutlamayı diliyor. Çevre koruma çalışmalarına katkı veren kurum ve kuruluşları, STK’ları, etkinliklere katılan tüm çevre dostu gönüllüleri kutluyor, çabalarının artarak devamını diliyoruz" dedi.

Editör: TE Bilişim