Türk Medeni Kanunu Madde.2 de açıkça belirtildiği gibi ‘’Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.’’ Herhangi bir sözleşme yapılırken sözleşmenin tarafları bir hukuki ilişki kurmaktadır. Sözleşme yapılırken ve sözleşme sürecinde taraflar bu kurulan hukuki ilişkide aralarında ve çevrelerinde dürüstlük kuralına uymak zorundadırlar.
Görüşme esnasında tarafların yükümlülüklerinden olan dürüst davranma yükümlülüğü (culpa in contrahendo), sözleşmenin uygulanmasında veya sözleşme yapılırken ki kararlara etkili olan durumlarda tarafları aldatıcı davranışta bulunmamaya karşı yükümlülük yükler. Sözleşme görüşmelerindeki kararlara etki edebilecek olan hallerde karşı tarafa karşı aldatıcı davranışta bulunmamayı, gerekli bilgileri karşı tarafa vermeyi, karşı tarafın hataya düştüğü durumları fark ettiğinde onu uyarmayı da gerekli kılar.
Söz edilen yükümlülük, sözleşme yapılması durumunda gerekli olan ciddiyeti de göstermeyi kapsar. Bir kimse şekle uymayı gerekli kılan bir sözleşmede kararlı bir şekilde şekle uymamak için uğraşıyorsa dürüstlük kuralına aykırı davranmış olur.
Görüşme aşamasındaki tarafa bahşedilen yükümlülüklerde, karşı tarafın sahip olduğu malı ve şahsı koruyacak önlemlerin alınması da zorunlu kılınmıştır. Alman öğretisindeki bazı yazarlar hatta sözleşme görüşmelerinden önce hazırlık aşamasında bile koruma yükümlülüğünün bulunduğundan bahsetmektedir.
Yükümlülüğe aykırılığın sonuçları
Bir taraf sözleşmenin görüşülmesinde yükümlülüklerini ihmal ediyorsa yapılan sözleşme bazen iptal olabilir. Bazen de sözleşme sırasındaki kusurlu davranışla (culpa in contrahendo) karşı tarafın aldığı zararın tazmini istenebilir. Uğranılan zarardan dolayı sözleşmenin iptali, Türk Borçlar Kanunu’nun 36. Maddesi gereğince uygulanır. Aldatma sebebiyle TBK m. 39/f.2 gereğince uğranılan zararın tazmini istenebilir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 39. Maddesi 2. Fıkrasında sözleşmenin görüşüldüğü aşamalardaki kusurlu tarafın karşı tarafa verdiği zararın tazmini açıkça bahsedilmiştir. Kanunda açık bir hüküm bulunmadığı zamanlarda verilen zararın tazmini bu hükme dayandırılabilir. Örnek vermek gerekirse her konuda anlaşmaya varılan bir sözleşmede, sözleşmeyi kurmaktan hiçbir haklı sebebi olmadan kaçınan tarafın sözleşmenin yapılamamasından dolayı karşı tarafın uğradığı zararı tazmin etmekle yükümlü olduğu öngörülür.
Karşı tarafın şahsının veya malının aldığı zararlar Alman öğretisinde haksız fiil hükümlerine dayandırılmaktan ziyade sözleşmenin görüşülmesinde işlenen kusurdan sorumluluk (culpa in contrahendo) teorisi gereğince borca aykırılık durumlarına tabii tutulmaktadır. Bu durumun güzel bir örneği, bir mağazaya kumaş almak için giren bir müşterinin bir müstahdemin üzerine bir top kumaşı düşürerek yaralanmasına sebep olması olayıdır (Lionel Unfall). Haksız fiil hükümlerine göre istenebilecek tazminatların da culpa in contrahendo esasına dayandırılarak istenmesinde güdülen amaç borca aykırı davranıştan sorumluluk esaslarına tabii tutmaktır.
Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun uyarınca koruma-aydınlatma yükümlerine uyulmadığı takdirde ayıplı ifa ortaya çıkmışsa mal veya hizmetteki ayıp dışındaki bir zarara uğramasına dair genel hükümler uyarınca tazminat isteyebileceği gibi Tüketicinin korunması Hakkındaki Kanunun 22. Maddesi uyarınca ayıba karşı tekeffülden doğan seçimlik haklara da başvurabilme imkânına sahiptir.
Ayriyeten tüketici, sözleşmedeki aykırılık olgusunu kanıtlayarak hataya düştüğünü, ispat yükümü kendi üzerinde olmaksızın sözleşmeyi aldatma veya yanılma hükümlerine göre iptal etme hakkına sahiptir.
RGZ 78 (1911), 239 ff; Bucher, E., s. 285 Not 31; Sungurbey (Kutlu), A., Yetkisiz Temsil, s.105 vd.
Oğuzman-Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt-1, 16. Baskı, İstanbul, Vedat Kitapçılık 2019, s.77-78-79.