Diyanet Vakfı Bağışçıları ve Balkan sivil toplum kuruluşlarının katıldığı iftarda konuşan Şentop, Balkan coğrafyasının Türkiye için önemine vurgu yaparak şunları söyledi:
“Bu akşam bizi burada bir araya getiren Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfımızdır. TDV’nin hizmetleri sadece Türkiye ile sınırlı değildir. İhtiyaç olan her coğrafyada bilhassa Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda TDV’nin faaliyetleri vardır. Bunlardan birisi de Balkanlar’da, Rumeli’de yapılan çalışmalar. Balkanlar, Rumeli Osmanlı Devletinin bir üretim merkeziydi. Tabi bu anavatan toprakları çok büyük bir coğrafyadan göç alan topraklar. Ben şu andaki vatan topraklarımızın çok büyük bir kumaşın biraz toparlanarak büzüşerek daralması suretiyle elimizde kalan bir kısım olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla Kafkasya’dan, Kırım’dan, Suriye’den, Irak’tan, Kuzey Afrika’dan her yerden 1850 yıllarından itibaren göçler olmuş. Aynı şekilde Rumeli’den de göçler olmuş. O da 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ama daha sonra 1990’lara kadar Bulgaristan’dan devam eden göçlerle yaklaşık 100 yıldan fazla bir zaman göç alan bir merkeziz."
Balkanlar’dan göçü, diğerlerinden daha farklı gördüğünü belirten Şentop, "Sadece insan göçü sadece nüfus göçü olmamıştır. Balkanlar’dan buraya aynı zamanda devlet göç etmiştir. Devletin merkezi göç etmiştir. Sultan Abdülhamit’in döneminde sonlarından itibaren başlayan imparatorluğu doğuya taşıma fikri, aslında Balkanlar’dan başlamış ve bir anlamda yönetim kültürümüzü ve genel anlamda bir ifade ile devleti de doğuya taşımıştır. Dolayısıyla Balkanlardan göçün acı hatıraları var, çok büyük bir nüfustan bahsediyoruz. Nüfusun 5 milyona yakın kısmı 50 yıllık zaman içerisinde buraya göçmüş, göç yollarında, savaşlarda vefat etmiş kalmış insanlar. O acı hatıralarla buraya gelen insanlar yine Milli Mücadele’de büyük gayretler göstermişler, Milli Mücadelemizin komutanları başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere komuta kademesinin yüzde 70’inin üzerinin doğum yerleri Rumeli olan insanlardan oluşmuştur. Ayrıca Milli Mücadele’den sonra harap hale gelmiş bu vatan topraklarının inşasında yine Balkanlar’dan gelen insanlarımızın katkılarının çok büyük olduğunu ifade etmek isterim. Tabi göç yapılmış tamamlanmış ama oralarla olan bağımız, köklerimizle tarihimizle olan, topraklarımızda olan bağımız kesilmedi kopmadı. Bu yüzyıl içerisinde zaman zaman inkıtaa uğramış gözükse de bağlarımız, o yapay sınırlar ortadan kalktıktan sonra gönül coğrafyası dediğimiz o topraklarla bağlarımız kültürel anlamda yeniden canlandı. Oralarda yaşayan kardeşlerimiz, akrabalarımız, komşularımız var, farklı dinden de olsa ama ortak kültürü yüzyıllar boyunca paylaşmışız.
Arnavutluk’a gittiğimizde bir Arnavut akademisyen profesör, ilk çalışmalarında 8 binin üzerinde ortak kelime bulduğunu söylemişti. Daha sonra bu çalışmaları ilerletince 12 binin üzerine çıktığını söylemişti. Bu sayıları arttıranlar da azaltanlar da var ama asgari 5 binin üzerinde kelimemiz Arnavutlarla, Sırplarla, Boşnaklarla, Balkan coğrafyasında yaşayan bütün halklarla, 5 binin üzerinde ortak kelimeyi kullanıyoruz. Tabi bu bağlar çok güçlü bağlar. Hatta bu Balkan ismi, yani bu coğrafyaya verilen isim köken olarak Türkçe kökenlidir. Balkan sıradağları karmaşık bir coğrafyayı ifade eden bir kelime. Siyaset biliminde de uluslararası ilişkilerde de kullanılan Balkanizasyon, Balkanlaştırma diye kullanılan bir kavram, köken olarak Türkçe. Balkanlar’ın bu kökenini kimliğini kelime bazında da olsa yok etmek isteyen anlayışlar var Avrupa’da. Bu sebeple Balkanlar’dan bahsederken Güneydoğu Avrupa tabirini kullanmaya dikkat ediyorlar. Fakat bu mümkün değil tabi bir Bulgar tarihçi akademisyen Maria Todorova’nın bir sözü var, ’Balkanlar’da Osmanlı’nın izlerini aramak beyhude bir gayrettir’ diyor. ’Balkanlar’ın bizatihi kendisi Osmanlı’nın mirasıdır’ diyor. Dolayısıyla bu bizim yüzyıllar içerisinde ulaşmış gönüllü birlikteliğimizin izlerini kimsenin ortadan kaldırabilmesi mümkün değil. Tabi bu coğrafyada uzun yıllar devam eden bilhassa sosyalist rejimlerden sonra ortaya çıkan manevi ve ekonomik anlamda bir açlık var. Bu sebeple ben o coğrafyaya her gittiğimde, kökeni Rumeli olan Balkanlar olan insanlarımızın buraya mutlaka yatırım yapması gerektiğine dair bir kanaatle dönüyorum. Yakınlarımıza ve arkadaşlarımıza da söylüyoruz. Ekonomik açıdan baktığınız zaman şüphesiz bir kıymeti var, oralara yapılan yatırımların ekonomik olarak getirisi çok güçlü; ama sadece bu gözle o coğrafyaya bakmıyoruz biz. O coğrafyaya yatırım yapmak oralara istihdam sağlamak oralarda yaşayan insanların refahını arttırmak, aynı zamanda bizim için bir vefa borcu. Onun dışında bu yatırımlar sadece maddi anlamda değil manevi anlamda da yatırıma dönüşmeli. Bunu, birçok kardeşimizin yaptığını Balkanlar’da bilhassa Bursalı kardeşlerimizin, başta büyükşehir belediyemiz olmak üzere çok eskilerden bu yana Bursalı kardeşlerimizin büyük hizmetleri olduğunu biliyoruz. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığımızın ve Türkiye Diyanet Vakfı’nın öncülüğünde temsil kabiliyeti yüksek çok önemli sembolik eserler şu anda yapılıyor Üsküp’te, Priştine’de, Tiran’da. Yine Karadağ’da da Akova şehrinde bir cami inşaatı olacak inşallah ama bilhassa Tiran, Priştine ve Üsküp’teki camiler çok önemli. Bu bakımdan Diyanet Vakfımızın öncülüğünde bu sembolik eserlere, bu eserlerin inşasına destek vermek çok önemli. Bu sebeple ben burada bulunanlara hitaben söylüyorum ama burada bulunmayanlara da inşallah Diyanet Vakfımızın Bursa’daki temsilcileri aracılığıyla ulaşarak bunların önemini, kıymetini geleceğe yönelik olarak anlatmak gerekiyor" dedi.